6 Aralık 2012 Perşembe

UZAK YAKINLIK


Soruyordun,
İlkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle.

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırık dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye,
Ayak bileklerimizden gerisin geriye,
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.

Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine?
Her hüzün başka türlü olurdu,
Ne yaparsan yap, saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle…


ŞEYTAN

Fırıncı, fırıncı hamur kaldı ekmeğin!
Ekmek pişmemiş olamaz
Öyle iyi un koydum ki içine
Dikkat ettim de güzel pişsin diye
Ama hamur kalmışsa yine de
Şeytanın işidir bu yalnız
Odur ekmeği hamur yapan işte.

Teri terzi, yanlış biçmişsin ceketi!
Kötü biçilmiş olamaz ceket
Ben kendim iğneledim
Ve makası vurdum dikkatle
Ama yine de kötü biçilmişse
Şeytanın işidir bu yalnız
Odur ceketi kötü biçen işte.

Duvarcı duvarcı, çatlamış duvarın!
Duvar çatlamış olamaz
Ben kendim koydum taşları üst üste
Ve harcı döktüm dikkatle
Ama çatlamışsa duvar yine de
Şeytanın işidir bu yalız
Odur duvarı çatlatan işte.

Başbakan başbakan, halk ölüyor açlıktan!
Halk açlıktan ölmüş olamaz
Kendime toplamıyorum ya eti,şarabı
Hem sizler için nutuk atıyorum gece gündüz
Ama yine de ölüyorsanız açlıktan
Şeytanın işidir bu yalnız
Odur işte sizleri aç bırakan

Sevgili insanlar başbakan asılmış!
Başbakan asılmış olamaz
Kendini kapadı bir yere
Tam bin nöbetçi bekliyordu başında
Ama asılmışsa yine de
Şeytanın işidir bu yalnız
Odur başbakan asan

RAGIP ZARALI
(Başbakan sözüyle Hitler kastediliyor.)

26 Haziran 2012 Salı

SES DUVARI

Bu ne çoğul yaşamak yeryüzündeki
Bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
Bu ne mavi bin kere mavi
Bu ne karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
Bu ne zulüm işkence
Bu ne ölmezlik insandaki

6 Mayıs 2012 Pazar

Bir Gün Sabah Sabah

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam…

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapancadan bir sepet elma almışım.

Ver elini haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafifden soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir.

6 Mart 2012 Salı

ÇOK GÜZEL ŞEY

Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.






Melih Cevdet ANDAY

5 Mart 2012 Pazartesi

YÜRÜMEK

Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...
NAZIM HİKMET

BENERCİ KENDİNİ NİÇİN ÖLDÜRDÜ?

BİRİNCİ KISIM

BİRİNCİ BAP

BİR GENÇ ADAMA... HAKÎM HERAKLİT'E...
YILDIZLARA VE AŞKA DAİRDİR...


I

Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
piposunu çıkarıyor cebinden
aranıyor kibriti.
Bakıyor akar suya
düşünüyor Heraklit'i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...
Kim bilir belki böyle bir akşam,
böyle bir akşam,
Heraklit alnını
yeşil gözlü zeytinliklerde akan
suya eğdi
ve dedi:
« Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada..»

Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
akar suya kabil mi vurmak kilit?

Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
kibritini çıkarıyor cebinden
yakıyor piposunu.


II

Dikine mustatil bir apartımanın
en üst katında
dört köşe bir oda.
Perdesiz pencereler.
Pencerelerin dışında yıldızlı geceler.
Genç adam
alnını dayamış cama.
Ben, romanın muharriri
diyorum ki genç adama:
— Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha...

Delikanlım!.
Belki beni anladın,
belki anlamadın.
Kesiyorum sözümü.

İşte kapı açıldı
geldi beklenen kadın..
«BEKLETTİM Mİ?»
« ÇOK...
Ama zarar yok..»

Kadın
yakaladı genç adamı
elinden.
Genç adam
yakaladı kadını belinden.
Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine...
Işıklı bir deniz dibi gibi
başlarında, sağda, solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor..
Sallanıyor ayakları
sallanıyor ayakları...
........... DUDAKLARI ......

Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seeeeev
sevebildiğin kadar...

4 Ocak 2012 Çarşamba

OTOBİYOGRAFİ

1902'de dogdum
dogdugum sehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yasimda Halep'te pasa torunlugu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite ögrenciligi
kirk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konuklugu
ve on dördümden beri sairlik ederim

kimi insan otlarin kimi insan baliklarin çesidini bilir
ben ayriliklarin
kimi insan ezbere sayar yildizlarin adini
ben hasretlerin

hapislerde de yattim büyük otellerde de
açlik çektim açlik girevi de içinde ve tatmadigim yemek yok gibidir

otuzumda asilmami istediler
kirk sekizimde Baris Madalyasinin bana verilmesini
verdiler de
otuz altimda yarim yilda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pirag'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun basinda 924'de
961'de ziyaret ettigim anitkabri kitaplaridir

partimden koparmaga yeltendiler beni
sökmedi
yikilan putlarin altinda da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadasla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sirtüstü bekledim ölümü

sevdigim kadinlari deli gibi kiskandim
su kadarcik haset etmedim Sarlo'ya bile
aldattim kadinlarimi
konusmadim arkasindan dostlarimin

içtim ama aksamci olmadim
hep alnimin teriyle çikardim ekmek parami ne mutlu bana
baskasinin hesabina utandim yalan söyledim
yalan söyledim baskasini üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçaga otomobile
çogunluk binemiyor
operaya gittim
çogunluk gidemiyor adini bile duymamis operanin
çogunlugun gittigi kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapinaga havraya büyücüye
ama kahve falima baktirdigim oldu

yazilarim otuz kirk dilde basilir
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadim daha
yakalanmam da sart degil
basbakan filan olacagim yok
meraklisi da degilim bu isin
bir de harbe girmedim
siginaklara da inmedim gece yarilari
yollara da düsmedim pike yapan uçaklarin altinda
ama sevdalandim altmisima yakin
sözün kisasi yoldaslar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yasadim diyebilirim
ve daha ne kadar yasarim
basimdan neler geçer daha
kim bilir
Nazim Hikmet - 1961